Öncelikle hayatımızın her anına dokunan, anlamlandıran; yeri geldiğinde bir anne, yeri geldiğinde bir eş, yeri geldiğinde bir emekçi olan tüm kadınlarımızın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü‘nü kutlarız. Bu özel günde okuyucularımızın karşısına çok özel bir kadınla çıkmayı istedik ve sağolsun o da bizi kırmadı.
Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı ve Rektör Danışmanı, TİKAD ve WTECH kurucularından saygı değer hocamız Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan bizi geri çevirmeyip sorularımızı yanıtladı. Şimdi sorularımızı cevaplayan hocamızın neler söylediğine bir göz atalım…
Sena Kalaz: Biliyoruz ki, Dünya genelinde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, insan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılmaktadır. Ancak Türkiye’de ise 2018 yılında geçtiğimiz yıllara göre kadın cinayetleri maalesef artmış durumda. (2015’te 303, 2016’da 328, 2017’de 409, 2018’de 440 Kadın olmak üzere)
Kadın haklarıyla ilgili istatiksel raporlar böyle gösterirken Türk insanı için Dünya Emekçi Kadınlar Günü sizce ne ifade ediyor?
Deniz Ülke Arıboğan: Ülkemiz maalesef toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda yapılan bütün araştırmalarda son sıralarda ve özellikle kadına yönelik şiddet konusunda da sevimsiz bir imajı var. Dünya Ekonomik Forumu’nun açıkladığı 2018 Küresel cinsiyet uçurumu raporuna göre 149 ülke arasında 130.sıradayız. Kadın cinayetlerinin artmasında da politik, sosyolojik, psikolojik ve ekonomik farklı nedensellikler bulabiliriz. Araştırmalara göre kadınlarımızın %40’a varan bir bölümü evde şiddet görüyor ve bu zaman zaman çok ileri noktalarda, ölümle sonuçlanan şiddete kadar varıyor. Verdiğimiz rakamlar bütün bir resmin tamamlayıcıları. Şiddetin sıradanlaşması, normalleşmesi, şeffaflaşması ve hatta takdir görmesi gibi bir durumla karşı karşıyayız. Yasalar yeterli olmuyor; kültürel bir devrim şart.
Sena Kalaz: 2019 yılındayız şöyle bir baktığımızda teknoloji hayallerimizin ötesinde gelişti, akla gelebilecek her şeyi akıllı telefonlarımızdan yapabilir hale geldik hatta uçan arabalara dair çalışmaların yapıldığı bir çağdayız. Bilişsel yetilerimiz bu kadar gelişirken dünyanın bazı bölgeleri de dahil olmak üzere hala ataerkil düşünce yapısının yanlış yorumlanmasından dolayı kadına saygı duyulmuyor.
Özellikle de kadının iş hayatına atılmasına karşın yalnızca ev işleriyle ilgilenmesi ve çocuklarına bakması tercih ediliyor. Siz Türkiye’deki kadın algısını değerlendirecek olsanız bize bu konuyla ilgili neler söylemek istersiniz?
Deniz Ülke Arıboğan: Kadınlık olgusunun sadece tek bir işleve hapsedilmesini doğru bulmuyorum. Kariyer sahibi olmak, anne olmak, evinin hanımı, bir erkeğin eşi, sevgilisi olmak birbirleriyle çatışan şeyler değil. Kadınların çok fonksiyonlu iş görebilme gibi bir becerisi var ve kariyer kadını evde iş yapmaz, onun yeri kariyer alanıdır diyenler de, kadın çalışmayıp evde otursun diyenler de bence yetersiz değerlendirmeler yapıyorlar. Kadınları ben ahtapota benzetiyorum. Sadece iki kolumuz yok. Aynı anda her yere yetişip, her alanda performans gösterebiliyoruz.
Sena Kalaz: 2004 yılı itibariyle kimlik kazanmış olan ve sizin de kurucuları arasında yer aldığınız Türk İş Kadınları Derneği’nin (TİKAD) olumsuz kadın algısının değişmesi adına imza attığı projelerden ve hedeflerinizden bize bahsedebilir misiniz?
Deniz Ülke Arıboğan: Ben TİKAD kurucu üyesi olduğum gibi WTECH yani Teknolojide Kadın Derneğinin de kurucusuyum. Aynı zamanda Yönetim Kurullarında Kadın Derneği’nin ilk günden bu yana mentorları arasındayım. Her 3 dernek de kadınların algısal olarak sadece kadınlara tahsis edilmiş alanlarda oynamasına karşı çıkan, iş hayatında ve karar alma mekanizmalarında daha fazla kadın bulunmasını teşvik eden dernekler. Benim birlikte olduğum arkadaşlarım ‘kadınların ekonomik olarak güçlenmesi’ konusu geçince, küçük çaplı el emeğinin değerlendirilmesi gibi bir mevzuyu değil sanayici kadınların küresel üretim kapasitesinin artışını algılıyorlar. Yönetim deyince siyasetin tepesini, Sekreterlik deyince BM genel sekreterliğini anlayan kadınlarız. O bakımdan kadın hakları meselesini kermes ve yardım kültürü üzerinden değil, yapısal dönüşüm çerçevesinde okuyoruz.
Sena Kalaz: Ülkemize kadına saygı duyulmamasının en önemli faktörlerinden biri de, çocukluktan gelen yetiştirilme tarzı olduğunu söyleyebiliriz. Ne de olsa 0-6 yaş çocuğun yaşadığı travmalar, tüm hayatını etkileyen nitelikte. Kız çocuklarını sürekli olarak yapma-etme şeklinde bir üslupla karakterini baskılayıcı bir şekilde yetiştirip, erkekleriyse “ağam, paşam, aslan oğlum her şeyi yapar” şeklinde yetiştirmek zamanla kadını pasife ediyor. Bu algının gelişmesinde anne-babaların payını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Deniz Ülke Arıboğan: Kültür, toplumsal konumlarımızın belirlenmesinde en etkili faktörler arasında. Kuşkusuz yasalar, eğitim, küresel değerler gibi parametreler de etkili ama hepimiz içine doğduğumuz toprağın hamuruyla yoğruluyoruz. Ülkemizde erkek çocukları ile kız çocuklarının yetiştirilmesinde büyük bir eşitsizlik var. Erkeklere alabildiğine özgürlük sağlanırken, kız çocuklarına ise bolca engel konuluyor. Ahlak, töre, mahalle baskısı gibi kavramlar kadınların hayatını henüz küçücük bir çocukken bile kuşatıveriyor. Anneler ve babalar da bu konuda mücadele etmeyip kültürel yapıya teslim oluyorlar. Hepimiz aynı süreçlerden geçiyoruz ama bazılarımızın babaları kızlarını başları üstünde taşıyor ve o tip kızlar ilerideki kariyer yolculuklarında çok daha başarılı oluyor. Ben bu anlamda şanslı kadınlardanım. Hem babam hem de eşim beni hep destekleyip yanında durdular.
Sena Kalaz: Kadına şiddetin ve kadın cinayetlerinin artmasında bir etken de cezai yaptırımın yetersiz olduğunu söyleyebilir miyiz? Kadına saygı duymayan bir kişi bile alacağı cezadan sakınarak daha dikkatli davranabilir mi? Sizce tüm bu kadını güçlendirmek adına yapılan çalışmalara ek olarak ne cezai yaptırımlarla ilgili neler düşünüyorsunuz?
Deniz Ülke Arıboğan: Kadınlara yönelik şiddetin cezalandırılmasında kademeli artışların yapılması çok önemli. Bu toplumsal bir hastalık ve önüne geçilebilmesi için yasal caydırıcılığın sağlanması gerekiyor. Ancak sorunun çözümü yasalarda yani suç işlendikten sonra alınacak önlemlerde değil, öncesindeki kültürel kodlardaki düzeltmelerde saklı. Suçun işlenmemesini sağlamak zorundayız ve bunun ilk adımı eğitim kuşkusuz.
Sena Kalaz: Kadının istihdam edilmesi ile ilgili farkındalığı arttırma amaçlı; Kamu spotları, bilgilendirmeler, konferanslar yapılıyor. KOSGEB gibi kadının iş yaşamına geçmesini destekleyen projeler mevcut, İSMEK kursları kadınların farklı alanlardaki becerilerini arttırmaya yönelik faaliyetler düzenliyor. Ancak istihdam oranına baktığımızda hedeflenen sayıya ulaşılmamış olduğunu söyleyebiliriz bunlara ek olarak neler yapılabilir?
Deniz Ülke Arıboğan: Kadınların mikro kredilerle desteklenmesi ve kariyer basamaklarında yıllardır geride bırakılmışlığı eşitlenmesi adına pozitif ayrımcılığın sağlanmasını önemli buluyorum. Özellikle giderek dijitalleşen dünya kadınların kas gücündeki eksikliklerini telafi eden yeni bir iş ortamı yaratıyor. Yapay zeka IQ’nun önemini azaltıp daha ziyade kadınlara has bir özellik gibi suınan EQ’yu öne çıkarıyor. Yani gelecek biz kadınların…
Sena Kalaz:Amerikan Psikologlar Derneği (APA), Aralık 2018’de yayınladığı “2019 Yılında Psikoloji’de Popüler Olacak 10 Alan” yazısında, artacak olan aktivist psikologların yoğunluğuna dikkat çekiyor. Elbette dünyada da kadın eşitsizliği, aktivist psikologların da hedefinde. Kendi adıma konuşacak olursam bir kadın ve geleceğin psikoloğu olarak hemcinslerime yapılan bu eşitsizlikle bende mücadele etmek isterim. Sizce Türkiye’de kadın eşitsizliğine karşı biz psikologlar neler yapabiliriz?
Deniz Ülke Arıboğan: Kadınların ev ve iş hayatında maruz bırakıldıkları olumsuz eylemlere karşı psikolojik olarak desteklenmesi, sosyal hayatta daha güçlü bireyler olmalarına yardımcı olacak özgüven artırıcı yardımlarda bulunulması çok önemli. Performansı artıran en değerli doping psikolojiden geçiyor. Liderlik, mentoring ve danışmanlık desteği verilen her kadın diğerlerinden daha avantajlı olacaktır.
Sena Kalaz: Bir konuşmanızda Osmanlı kadınlarının gücüne değinirken “Kök saldığınız zaman ulusunuzda sizinle birlikte kök salar. Aileniz de inançlarınız, memleketiniz, kültürünüz de… Varlığınız sizinle birlikte kök salar. Bu toprağa iyi tutunacaksınız. Bu toprağı seveceksiniz burası anayurt adı üstünde ana yurt… Anadır toprağın sahibi yaşadığımız mekanın sahibi anadır. Ona tohumu katan şey anadır. Erkekler gelip geçicidir. Mekanın ve zamanın sahibi kadınlardır. Bunu göz ardı etmeyin.” Sözlerinize rastladım. Osmanlı Dönemini düşündüğümüzde günümüzden 96 yıl öncesinde Osmanlı kadınlarının bu kadar güçlü olmasının altında yatan nedenler ne sizce?
Deniz Ülke Arıboğan: Kadınlar mekanın sahibidirler; ben buna inanırım. Kadınlar kök salar, erkekler dallarına tutunur. Osmanlı kadını da cumhuriyet kadını da zor şartlar altında büyük özverilerle bu toplumun kök salmasına yol açmışlardır. Geriye doğru baktığımızda annelerimizin, büyük annelerimizin fedakarlık hikayelerinin üzerine bina edilmiş yaşamlar sürdüğümüzü görürüz. Sizlerde çocukalarınızın tutunacağı dalları verecek ve kök salacaksınız. Bu bir gelenek ve değişmez…
Sena Kalaz:Tüm bu konuştuklarımızın ardından, sizin de izniniz olursa son olarak biraz daha kişisel bir soru sormak istiyorum hocam.. Size baktığımızda karşımızda başarılı bir akademisyen, öz verili bir yönetici ve aynı zamanda iki çocuk annesi bir kadın görüyoruz. Yani bir bakıma Türkiye için zor olanı başarmış bir kadın, gerçekten sanıldığı kadar zor muydu? Konuyla ilgili bize verebileceğiniz tavsiyeler nelerdir ?
Deniz Ülke Arıboğan: Kadın olmak ne kadar zor ise , bu zorluklara karşı mücadele ederek kazandığınız güç de o kadar büyük. Hayatım zordu ve hala zor evet, ama ben çok güçlüydüm ve her bir zorlukla daha da güçlenmeyi sürdürdüm. Bundan sonrası bana leblebi çekirdek…
Değerli vaktinizi bu anlamlı günde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde bize ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Umarım ülkemiz ve dünyada kadın eşitsizliğiyle ilgili bu konuştuklarımız ardından iyi şeyler olur. Sadece bir gün değil, her gün kadınlara aynı saygıyla ve sevgiyle yaklaşmak dileğiyle…
Yazar: Sena KALAZ
Fotoğraf ve Düzeltme: Cabir TOPO